La Règle du Jeu – Jean Renoir (1939)

Gerçekten de film içindeki tüm çapraz ilişkileri ameliyat edercesine tek tek incelememiz mi gerekiyor yoksa daha soyut anlamlarda üzerinden geçerek bir olguya ya da yargıya mı varmamız gerekiyor. Bana kalırsa ikincisi. Çünkü Christina ve eşi Robert arasındaki ilişkiyi ele alırken teker teker Christina’nın flörtlerini ele alırsak oldukça hatalı bir alana doğru gideriz. Mühim olan ayrıntı bu ilişki mekaniğini yıkan ya da yeniden üreten olay örgüleri.

Öncelikle bunun bir kuralı olduğunu hesaba katalım. Bir ilişkide tarafların aldatması, başkasını arzulaması oldukça olağan ya da içselleştirilmiş gözüküyor filmde. Ancak olası bir kaçma eyleminin öncesinde herkes tarafından sanki açıkça bilinen bir ihlali gerçekleştiriyorlarmış gibi ya kavgalar dövüşler ya da engeller oluyor. Christina’nın babasının arkadaşı Octavia bir noktada ilişkiyi kurduğunu düşünürsek, tıpkı burjuvaların tavşanları avlıyor olduğu sekans gibi mini bir terslik sayesinde Andre ölmüş oluyor. Ölümü trajik bir kaza, yaşanan aşk sığ ve yanlış, kahramanlık aşağı ve çiğ olarak kodlanıyor.

Renoir yanal perspektifi oldukça başarılı kullanmış diyebilirim. Avcılık sekansındaki ovayı görüş biçimimiz ya da ev içindeki sabit kameralarla her ana tanıklık ediyor olabilmemiz, Renoir’ın ressamlığından ileri geliyor diye tahmin ediyorum.

Doğru kişiyi bulmak ya da kararsızlık teması bence filmin ikinci yarısında tatlı bir heyecan bıraktığı kadar zengin eğlencesini de ters-yüz etmiş oldu. Savaş öncesi modernlik bize toplumsal olanı ve isabetli eleştiriyi açıkça izah ediyor. Bu eleştiri aparatlarımızın arasında, eğlenme, eğlenme biçimi, kadınlık, ölüm ya da ilişki olabiliyor. Şato içindeki ayrıntılı iletişimler -Robert’ın baş hizmetçiye sesleniş biçimleri ya da Lisette’in Christina’yı dinlemesi- de yalnızca dönemi değil dönem sonrası Fransa’sı için de Haneke’de karşılaşabileceğimiz bir eleştirel sahayı vermiş oluyor.

Son tahlilde kadının erkek için anlamlarını üreten şey erkekliğin ekonomisi ya da libidosu gibi maskeleşmiş kültler değil daha somut ve ötekinin sanal imtiyazlarının üstüne geçebilecek herhangi bir şey olabiliyor. (Mesela sempatiklik ya da zenginlik değil, daha sakin ve gözle görülebilir olmayanın ön plana gelmesi.) Zenginlik yalnızca malların, hizmetçilerin kontrol edilmesi değil, ilişkilerin kuruluş biçimlerini de gösterebilen bir kategori diyebiliriz.

Yorum bırakın